SOYTARI MI DALKAVUK MU ?

  Soytarı ve Dalkavuk hikayesi oldukça yaygın bir hikayedir.

Rahmetli İlhan Selçuk özellikle gazeteciler gününde bu konuyu ele alır ve soytarı veya dalkavuk gazetecilere de inceden inceye mesajı yollardı.

Şimdi bizde 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü adına soytarı ve dalkavuk hikayesini anlatalım. Anlatalım ki herkes kendi üzerine payı alır inşallah.

Değerli okur…

Dalkavuk Doğu'nun ürünüdür, 

Soytarı ise Batı'nın. 

Kralın soytarısı sarayda özel yeri olan bir kişiliktir, tahtın yamacına konmuştur, protokolün hem içindedir hem dışında.

Soytarı "evet efendimci" değildir.

Kimi zaman efendisini bile mizahın gergefinde iğneleme yetkilerini benliğinde duyabilir. 

Batı dünyasının hoşgörü kuyusundan çıkrıkla çekebildiği kadarınca yergilerini bağlı bulunduğu egemenin yüzüne karşı söyleyebilir. 

Böyle durumlarda kralın suratı asılır bir an, ama aldırmaz görünür. 

Dalkavuk Doğu'ya özgüdür. Ne iğnesi vardır dalkavuğun ne yergisi ne de eleştirisi... Dalkavuğun görevi "evet efendim" demektir.

Yani soytarı balonları iğneler. Dalkavuk balonları şişirir.

 

Günümüzde balon iğneleyen yok denecek kadar az kaldı.

 Meydan dalkavuklara kaldı.

Peki şimdi de 10 Ocak neden Gazeteciler Günü oldu? 

Kısaca ona bakalım.

10 Ocak 1961 tarihinde ülkede 9 gazete patronu gazete çıkarmayacakları konusunda eyleme giriştiler.

Gazeteciler, boykot boyunca “Basın” adlı bir gazete yayımlamaya karar verdiler. Basın Gazetesi 11 Ocak günü yayına başladı ve üç günlük boykot sırasında düzenli olarak yayınını sürdürdü.

Yani basın emekçilerinin patronlara okuyucuyu habersiz bırakmamak adına koydukları tepkinin günüdür 10 Ocak.

 

Gazetecilik zor ve meşakkatli bir meslek.

Günümüzde basın sorunları gün geçtikçe artmaktadır.

Bakın bu iktidar döneminde yüzlerce yayın organı kapatıldı, Kapatılmaya da devam ediyor.

Gazeteciler işsiz.

Öyle ki basın sektöründeki işsizlik yüzde 30’u aştı.

Gazeteciler cezaevine atılıyor, yargılanıyor.

Son 20 yılda 900 a yakın gazeteci tutuklandı. 

Gece yarıları evlerinden alınıyor hakkınızda soruşturma var denilerek.

Yani kısacası 

 Gazeteci korkutuluyor. 

Haberci ürkütülüyor. 

Gözdağı veriliyor. 

Sindiriliyor.

Bir başka sorun iş ve iş güvenliği. Bakınız genelde yüzde 14 olan sendikalaşma oranı basın sektöründe yüzde 7 civarındadır. 

Yetmiyor başka kurumlar devreye giriyor. BİK (Basın İlan Kurumu) ve RTÜK(Radyo Televizyon Üst Kurulu) iktidarın sansür aygıtı olarak çalışmaktadır.

BİK resmi ilan kesintisiyle, RTÜK de verdiği yayın durdurma ve para cezalarıyla bağımsız yayın organlarını ekonomik olarak zora sokacak bir işlevi tamamlıyor.

 İnternet sitelerine, sosyal medyaya sansür uygulanmakta, her yıl binlerce haber ve paylaşıma erişimin engeli getirilmektedir.

 İktidar ana akım medyayı ve devletin ajansı olması gereken Anadolu Ajansı’yla, kamu yayıncılığı yapması gereken TRT’yi kendine bağladı artık.

Şimdi çuvaldızı da kendimize batıralım…

Bundan 15/20 yıl önce işadamları basına böylesine ilgi duymuyordu. Zaman geçtikçe Sermaye sahipleri medyaya girerek sahibi olduğu medya kuruluşunu bir koruma duvarı veya tehdit unsuru haline getirdi.

Mesleği salt gazetecilik olanlar ise ekonomik siyasal ve sosyal kaygılarından dolayı sermayenin yanında yer almaya başladı.

Yani eleştiren yanlışları gösteren medya yerini ‘Evet efendim’ demeye başlayan basın yağcılık yalakalık konusunda bir biriyle yarışı hale geliverdi ne yazık ki.

Bu olumsuzluğa bir de gazetecilerin haber yazımında aktarımında özgür olmadıklarını görmekteyiz.

 Bir tarafta patron baskısı bir tarafta iktidar ve onun denetimindeki kurumların kıskacı basın emekçilerini girdaba soktu.

Tamamı böyle olmasa da yazılı görsel işitsel ve dijital medya bu şekilde evrilmeye devam etti.

 

Gazetecinin önceliği nedir ?

Özünde gazeteci akıl ve vicdanı ile baş başa kalan bir mesleği ifa ediyor.

Aklı ve bilgisi ile vicdanı ilmiğinden geçerek mesleğini yapmak aslında en büyük erdemdir.

 Eğriye eğri doğruya da doğru demek zorunda gazeteci. Aslında gazeteci halkın gözü kulağı ve sesi olmak istiyor.

Saldırılardan uzak kalmak istiyor. İş güvenceliği korunmasıyla ifade özgürlüğünün yeniden hayat bulmasını bekliyor.

 Sendikalaşma istiyor, Patronların güdümünde değil de alanda ter döken meslektaşları ile dernek cemiyetlerde dayanışma düsturu ile sesini duyurmak istiyor.

Özgürce haber yazmak istiyor. Yazdıkları haber ve yorumlardan dolayı cezaevlerinde bedel ödemenin son bulmasını istiyor.

Tabii ki vatanına milletine sorumlu bir şekilde sermaye değil emekten yana bir avuç zengin değil halkına hizmet etmek istiyor.

Gazeteci okumalı ve gündemi günceli yakalaması lazım.

 Gazeteci halkın haber alma, bilgilenme hakkını sağlamaya çalışan olmasına rağmen ne yazık ki yoksulluk sınırında maaş alandır.

 10 Ocak süslü sözlerle kutlamaların yapıldığı günün ötesine taşınmalı artık.

 Halka ve gerçeğe sorumlu olan akıl ve vicdanını kullanan özgür kalemlerin günüdür bugün. 

Bugün yaşadığı döneme tanıklık eden ve tarihe not düşenlerin günü.

Bu mesleği “Kalemini kır ama sakın satma” düsturuyla yapmaya çalışan basın emekçileri her daim hak ve hakikatin yanında olan meslektaşlarım gününüz kutlu olsun.

Yolunuz yolumuz açık olsun inşallah…

Mutlu ve aydınlık yarınlara…