Birçoğumuz insanları dış görünüşleriyle değerlendir. Kılık kıyafet iyiyse o insan iyi bir insan veya saygın biri insandır, kılık kıyafet zayıfsa veya insan pejmürde kıyafetler ile dolaşıyorsa o insan iyi bir insan olmayabilir veya saygın biri değildir. Ben bu görüşe katılanlardan biri değilim. Tarihte birçok dahi insan pejmürde kıyafetler ile dolaşmıştır. Bizde de insanı kıyafeti ile değerlendirmemek için şu özlü söz kullanılır:

Harabat ehlini hor görme zâkir, defineye mâlik viraneler var!

Yani; insanları kılık kıyafetinden dolayı hor görme, hazineler yıkık dökük viranelerde bulunur…

Bu konuya uygun olabilecek işgal yıllarına dair bir örneği paylaşayım sizinle:

Eski bir İstanbul hanımefendisi anlatıyor ;

Yıl 1919 . İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.

(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum.

Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık.

Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu.

1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde. Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.  Olur, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu.

Siz gerçekten avukat mısınız, dedim. Evet, dedi.

Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.

Durdu, başı öne eğildi. Beni affedin,dedi. İstanbul işgal altındaydı, her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.

Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu’ya ,Milli kuvvetlere ancak cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.

Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim...

Bu vatan için nice böyle canından, kanından, ailesinden, sevdalısından sevgisinden geçmiş insanlar var. Onların hepsine minnet borçluyuz.                                                                                                                                                   

   BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ. MEKANLARI CENNET OLSUN...

Lokman ÖZKUL- Eğitimci -Yazar