30 Eylül yani dün Mevlânâ’nın doğum günüymüş. Gönlünü açana rehberlik eden büyük ruhlar.

  Bazı dillerden iyi günde kötü günde  dengede kalmak, dağılmamak, büyüklenmemek  için tutunacak sözler neşet ediyor.

Neşet demişken Neşet Ertaş, Aşık Veysel, Yunus Emre,  Samiha Ayverdi, Bekir Sıdkı Sezgin hemen hatırıma gelen.

  Sadece söz yetmiyor elbette kalben ikna olup da peşinden gitmeye birinin. Ancak özü sözü bir olursa iknayız. Yani ahlakına göre iknayız.

 Yani söylediği, yaptığı birbiriyle tutarlı olacak.

Kalp kırma deyip kendisi kalp kırmayacak, yardım etmek güzeldir deyip kendisi hodbin olmayacak vs. 

Çünkü her şey geçer. Ne de baki, ne gam baki. Aynı suda iki kez yıkanamazsınız diyen Herakleitos gibi her sevinç ve her üzüntü farklı tada sahiptir. Olay aynı bile olsa siz artık aynı siz değilsinizdir.

Pel çok olay, zaman, mücadeleden geçmiş ve farketmeseniz de törpülenmişsinizdir. Zaten dünya ömür törpüsü değilse nedir? 


Lakin herşey geçer.

İçinde bulunduğunuz duruma göre tesiri olur bu sözün.

Kalp mutluyken bunun geçici olduğunu bilmek üzer, tersine mutsuzken bu söz ferahlık verir.

 Söz aynı sözdür ancak sen aynı sen değilsindir (ki hep daha iyi, güzel ve doğru istikametine meyletmek-yol almak  güzeldir).

 Sufiler bu durumu, üzülme sabret, sevinme şükret diye formüle etmiş.

Madem Mevlânâ  ile başladık tasavvufla tamam edelim.

“Bu maddi dünyada, bir insanın bir insana beş kuruş vermeden selâm dahi vermediği bu dünyada tasavvufu yaşamak fevkalade kolay.

 O gözle baktığınız zaman, selâm vermek en basiti; tasavvuftur, dert dinlemek; tasavvuftur; tebessüm edin insanlara; tasavvuftur."(Saddettin Ökten)

Ve kim başarır kalbini güzel sınırlar içinde tutmayı, tüm dünya ona yumruklarıyla vururken?”

(Hölderlin). Aidiyetini bulmuş olan o dur. Çünkü âidiyet, sükûn arayan rûhun şifâsıdır.

 

Dr. Kadriye IŞIKLAR PÜRÇEK