Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, kuluna zulmetmez, fakat kul kendine zulmediyor. Bütün sıkıntıların temelinde şu yatıyor:
Cenab-ı Hak kullarına iyilik için İslamiyet’i göndermiştir.
Onun sınırını gözetmeyen, ona uymayan, mutlaka sıkıntıya düşer.
Bu dinin aslı iman, ondan sonra bilmektir, ilimdir. İlim olursa sınır bilinir, o sınır aşılmazsa hem dünyada, hem de ahirette rahat edilir.
O halde Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uygun yaşamak zorundayız.
Allahü teâlâ bu dini iki maksatla gönderdi:
1- Kendini tanıtmayı diledi. Allah olduğunu, isimlerini ve sıfatlarını bildirdi.
Bunun için de Peygamber efendimizi vazifelendirdi. O da Eshab-ı kirama anlattı.
Eshab-ı kiram da sonra gelenlere anlattı ve nakil yoluyla bize kadar geldi.
2- Allahü teâlâ, kendisine nasıl teşekkür ve nasıl ibadet edeceğimizi bildirdi. İnsanların kendi beğendiği şekilde yaptıkları ibadeti ve şükrü kabul etmez. Bugün Hindistan’da 700 çeşit din var. Hepsi Allah rızası için çalışıyoruz deseler de, hepsi bozuktur.
Allahü teâlâya kavuşturan yolda yürümek, Peygamber efendimize ve Onun hakiki vârisi olan Ehl-i sünnet âlimlerine tam tâbi ve teslim olmakla mümkündür. Şüphe çukuruna ve bid’at karanlığına düşmüş olan, bu yolda yürüyemez.
Silsile-i aliyye büyüklerinden Bayezid-i Bistami hazretleri buyuruyor ki:
Dinin hükümlerini yerine getirmekte, sünnet-i seniyyeye uymakta ve edebe riayette zayıf birisine, nasıl olur da keramet sahibi denilir?
Böyle biri, Allahü teâlânın evliyası olamaz. Havada uçan birini görünce, hemen onun faziletli, keramet sahibi birisi olduğuna dair hüküm vermek yanlış olur!
Onun hakikaten fazilet ve keramet sahibi olduğunu anlamak için, İslamiyet’in emirlerine, sünnet-i seniyyeye uymaktaki hassasiyetine, Resulullah’ın ahlâkıyla ahlaklanmasına ve hakiki İslam âlimlerine olan muhabbet ve bağlılığına bakılır. Bunlar tam ise, onun uçtuğu görülmese de, fazilet ve keramet sahibi olduğu anlaşılır.
Esas keramet, istikamet üzere olmaktır.
Bunlara uymakta en ufak bir gevşeklik ve zayıflık olursa, ona fazilet ve keramet sahibi denmez.
Yine Silsile-i aliyye büyüklerinden Şah-ı Nakşibend hazretleri buyuruyor ki:
Bizim yolumuz, Allahü teâlânın gösterdiği kurtuluş yoludur, çünkü Ehl-i sünnet vel cemaat demek, sünnete uymak ve cemaate yani Eshab-ı kirama tâbi olmak demektir.
Yorumlar
Son Haberler